Deneyimin Hafızası: Yasemin Green ile Sanat, Mekân, Yeni Atılımı olan “Collectors” ve “Yeniden Filizlenme” Üzerine...
Sanat yalnızca görülen değil, hissedilen ve hatırlanan bir “deneyim” değil midir? Mekân ise bu hatırlamanın sahnesi. Yasemin Green, deneyim tasarımını bir anlatı biçimi olarak ele alıyor; sergileri, etkinlikleri ve kültürel alanları izleyicinin duygusal katılımına açan bir stratejiyle kurguluyor. “Collectors Creative Solutions” çatısı altında yürüttüğü projeler ve katkı sunduğu “New Blossom” hareketiyle, sanatın kolektif hafızayla kurduğu bağı yeniden tanımlıyor.
Bu gönüllü sohbet yazımda Yasemin Green’in mekânla kurduğu ilişkiyi, genç sanatçılarla geliştirmeyi planladığı üretim alanlarını ve kültürel stratejiye dair yaklaşımını konuştuk. Antalya’dan dünyaya uzanan bu harekete tanıklık etmek, bunun üzerine konuşmak çok heyecan verici...
Yasemin Hanım, deneyim, hafıza ve kolektif dönüşüm üzerine çıktıĝınız bu yolda “Collectors” hayırlı olsun!
“Collectors” un amacı ve kuruluş nedenini paylaşır mısınız?
İçten dilekleriniz ve kıymetli destekleriniz için teşekkür ederim Leyla Hanım. Collectors’ uzun soluklu bir yolculuğun nihai durağı oldu diyebilirim. Sanatın herkes için açık bir kaynak oluşuna dikkat çekmek ve hayatlarımızda yer alan sanat pratiklerinin bir hatırlatıcısı olmak üzere kuruldu.
Deneyim tasarımı sizin için ne ifade ediyor?
Türkiye için henüz yeni sayılabilecek bu tasarım anlayışını açıklamak üzere kendimce bu cümleyi tercih ediyorum: “Deneyimcinin deneyimini merkeze alarak öncelikleyen tasarımlar bütünü.” Dünya yakın tarihinde endüstriyel gelişmelerin de bir neticesi olarak ortaya çıkan tek tipleşmeye binaen öznelliğin yeniden hatırlanması çağrısı olduğunu da söyleyebilirim.
Sergi mekânlarını bir anlatı alanına dönüştürürken hangi duygusal ve düşünsel katmanları önceliklendiriyorsunuz?
Hassasiyetle yaklaştığım yegane husus eserin aktarıcısının yine eserin kendisinin olabilmesidir fakat bunu izleyiciye dikte etmek üzere değil; bu kişisel deneyimin otoritesini izleyicisi olmak üzere kurgulamaya çalışırım.
“Collectors Creative Solutions” çatısı altında yürüttüğünüz projelerde izleyiciyle nasıl bir ilişki kurmayı hedefliyorsunuz?
En yalın haliyle “eşitlikçi” diyebilirim. Duyumsanabilir olanı yeniden haritalandırabilmeyi hedefliyorum.
Bu yaklaşım, klasik sanat yönetimi anlayışından nasıl ayrışıyor?
Çoğunlukla sanatın ne aktarmak istediği “yönetim” tarafından belirlenir ve bu yönde izleyiciye dikte edilir. Yeni bir meşru zemin tahsis etme çabasının bu yolla klasik anlayıştan keskin bir şekilde ayrıştığını söyleyebilirim.
Mekânın hafızası kavramını sıkça vurguluyorsunuz. Sizce bir mekân, kolektif hafızayı nasıl taşıyabilir veya dönüştürebilir?
Bu sorunuzu Heidegger’in mekân anlayışı ile cevaplandırmak isterim. Ona göre insan mekânda değildir insan, mekân sayesinde vardır. Varoluşumuzun ufkunu tanımlayan mekânın bizimle dönüşümünü tarih boyunca gözlemleyebiliyor olmak bize “nasıl” ile ilgili fikir veriyor olsa da kesin bir yöntemden bahsedebilmek bence mümkün değil. “Sanat ve Mekân” çerçevesinde bu konuya sıkça değiniyorum. Chauvet Mağarası’ndan başlayarak Göbeklitepe’ye oradan Centre Pompidou’ya kadar uzun bir tarihi izliyoruz. Bu iyi örnekler aracılığıyla gören ve görünenin birbirini şekillendirdiği ve belki de bu yolla bir diğerinin taşıyıcısı olabileceği ihtimaline yakın hissediyorum.
New Blossom hareketi nasıl doğdu? Bu hareketin temelinde hangi temalar ve ihtiyaçlar yatıyor?
“New Blossom” Türkiye’nin gelişmekte olan sanatçıları ekseriyetle desteksizliğini merkezine alarak bu duruma kendi imkanları çerçevesinde çare üretebilmek üzere iki sanatçı dostum öncülüğünde kurulan Nelumbo Studios’ta doğmuştur. Gelişmekte olan sanatçılara sağlanmak üzere bir mekanın eksikliği ve özgün söylemlere alan açma ihtiyacı bu hareketin başlangıç noktasına işaret etmektedir.
“Yeniden filizlenme” sizin için ne anlama geliyor?
Nelumbo bizler için bulanık sularda yetişen beyaz bir çiçek; lotus. “Yeniden Filizlenme” ise her sene bu suya rağmen ve hatta sayesinde yeşeren umudumuz; gelişmekte olan sanatçılar.
New Blossom’ın bu metaforla kurduğu bağ, geleceğe nasıl bir öneri sunuyor?
Bu metafor ile insanın içsel olanı dışsallaştırmasını yaşamsal bir pratik olarak okuyoruz. “Yeniden Filizlenme” ya da “New Blossom” bu öneme işaret ederek barınma kadar gerekli sanat alanlarına şimdilik kendi imkanları çerçevesinde çözüm önerisinde bulunuyor ve gelecek için tüm kurum ve kuruluşlara çağrıda bulunuyor.
Sanat yönetmenliği ile kültürel strateji arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Kültürel stratejiler toplulukların pusulasını belirleyen düşünsel ve duyusal yapılar inşa etmeyi amaçlar. Kültürü yaşayan bir yapı olarak ele alan stratejilerin başarılı olabileceği kanaatindeyim. Bu noktada süreklilik arz eden denetleme mekanizmasının da sanat yönetmenliği olduğunu düşünüyorum.
Bu iki alan sizin pratiğinizde nasıl iç içe geçiyor?
Eşitlikçi bir yaklaşımda sanat yönetimi bu yapıların içinde daha çok “denetleme ve koruma” görevini üstleniyor. Bireyin öznelliğinin ve eserin özerkliğinin korunması gibi…

Antalya’daki kültürel üretim ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kişiler ölçeğinde ayrıklık Antalya’da biraz daha fazla gibi görünüyor. Bu durumun büyük ölçekte kurum ve kuruluşlara da sirayet ettiğini düşünüyorum. Takip edilen stratejiler ya da ethoslar nadiren uzun soluklu oluyor. Uzun yıllar faaliyet gösteren bir kurum ya da kuruluşun bu yapıların tarihçesine istinaden çok daha kısa süreli yönetim kadroları tarafından yeniden belirlenen kimlik gözetimsiz stratejiler ile zaman içerisinde hafıza olgusunu yitirmesi oldukça iç acıtıcı. Bir yandan kişisel stratejilerin dışarıda bıraktığı yerel sanatçılar sorunu… Her ne kadar durum oldukça iç karartıcı gibi görünse de sanatçılara ve sizler gibi sanata gönül veren ve kişisel çıkarlarını sanatın önüne koymayan çok değerli kimselere itimatım tam.
Yerel bağlamda yürüttüğünüz projeler, uluslararası perspektifinizle nasıl buluşuyor?
Türkiye’de üstlendiğim rollerde elimden geldiğince uluslararası pratikte gözettiğim duyarlılığı pekiştirmeye gayret ediyorum. Kavramlara yaklaşımım büyük oranda bu konuda belirleyici oluyor. Bunun dışında iyi bir dökümantasyon sistemi kurmak gibi reflekslerle hareket ettiğimi düşünüyorum.
Sizce bir sergi sadece bir gösterim mi, yoksa bir diyalog alanı mı? Buna bakış açınız küratöryel yaklaşımınızı nasıl şekillendiriyor?
Mutlaka bir diyalog alanı olduğunu düşünüyorum. Sanatın dikte edilerek izleyicinin sert bir monologa maruz bırakıldığı durumlardan kaçınarak üstünlük anlayışını teşkil eden meşru zemini eşitlikçi bir yaklaşımla yeniden haritalandırmak üzere çalışıyorum.
Son olarak, genç sanatçılarla kurduğunuz diyaloglarda sizi en çok etkileyen şey nedir?
Yaşama ve yeşerme cesaretleri. Öyle hür öyle cesurlar ki… Örnek alacağımız çok şey var!
New Blossom bu ilişkileri nasıl bir üretim alanına dönüştürüyor? (ya da dönüştürmeyi planlıyor?)
Hür, özgün ve cesur bir üretim alanı; çünkü bu alan tam da onların dünyalarının birer yansımasına dönüşüyor. Buna tanıklık etmek benim için son derece heyecan verici.
Sevgili Yasemin Hanım bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler. Görüşleriniz, sanatın yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir yeniden kurma ve yeniden bağ kurma eylemi olduğunu hatırlatıyor. Deneyim tasarımı, izleyiciyi pasif bir gözlemciden aktif bir hafıza taşıyıcısına dönüştürüyor. New Blossom hareketi ise bu dönüşümün en taze filizlerinden biri.
Bu söyleşi, kültürel üretimin duygusal okduğu kadar stratejik olabileceğini de anlatıyor. Belki de en çok ihtiyacımız olan şey, bu iki alanın birlikte yeşermesi. Bu filizlenmeye tanıklık etmek çok değerli.
Yasemin Green Kimdir?
Antalya merkezli bağımsız bir küratör, sanatçı ve deneyim tasarımcısıdır. Lisans
eğitimini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nde
tamamlamış, ardından University of the Arts London'nda (UAL) küratörlük ve çağdaş
sanatlar alanında eğitim almıştır. Sanatçı inisiyatifi Collectors’ın kurucusudur ve on
yılı aşkın süredir bu alanda çalışmalarını sürdürmektedir.
