Antalya Devlet Opera Bale’de  Bir Usta: Ömer Yöndem ile Müzik Üzerine Bir Sohbet

Antalya, turizmin kenti olduğu kadar, sanatın olmazsa olmaz festivallerine sahne olan bir Akdeniz şehri.

Ne mutlu bize uluslararasında kendini kanıtlamış, kanıtlamaya aday  önemli sanat etkinliklerinin ev sahibi şehrindeyiz.

Ömer Yöndem, Antalya Devlet Opera ve Bale’nin değerli Şefi ile  Aspendos Opera ve Bale Festivali sonrasında, Antalya’da sanat etkinliklerinin tam da başladığı güz dönemi başında; önemli görevi, sanatın bu alanındaki görüş, deneyim, önerileri üzerine bir sohbet gerçek

Bu özel temsilleri, festivalleri izleyenler bilir, sadık opera/bale izleyicilerinin tüm dünyada sahneye konan bir eserin bir diğer ülke/şehirdeki versiyonu ile performansları ile sanatçıları karşılaştırırken, temsile ruhunu katan o muazzam müzik olayını yaratanlar ve yönetenleri de karşılaştırdıklarını da hatırlamakta fayda var; dolayısı ile; sahne üstündekiler olduğu kadar o büyülü ortamı yaratan “Maestro”lar için de her bir temsil ayrı bir sınav değil mi aslında?

Ömer bey, sahne üstünde değilsiniz ama her nota, her geçiş, her duygu sizin kontrolünüzde gerçekleşiyor aslında…Sizin ile müzik, sahne ve Antalya üzerine bu keyifli sohbeti gerçekleştirmekten büyük mutluluk duyuyorum.

 

*Müzik sizin için ne zaman bir meslekten öte bir yaşam biçimi haline geldi?

Çok teşekkür ederim. Ben de bu söyleşiden dolayı mutluluğumu ifade etmek isterim. Aslında bir orkestra şefi olarak, yurtiçi ve yurtdışında sahne üstünde de pek çok konserler verdim… Tabii opera, operet, müzikal ve bale gibi sahne eserlerinin doğası gereği orkestrayla beraber sahne üzerinde görünmüyoruz... Seyirci tarafından zaman zaman görülen, çoğunlukla da sahne ışığı ve pozisyon gereği görülemeyen bir el, ifade etmek istediğimiz tüm o dinamikleri kontrol ediyor ve yönetiyor aslında…

Belirttiğiniz gibi müzisyenler için müzik bir meslekten öte bir yaşam biçimi olarak tanımlanabilir. Müzik, doğası gereği onu icra edenleri kendisine bağımlı hale getirir. Belki de başarıya giden ilk adım da diyebiliriz bunun için… Müzikle olan birlikteliğim, konservatuvardaki öğrencilik yıllarımda yaşam biçimine dönüştü diyebilirim. Müziği düşünmek, müzikle düşünmek ve kusursuz bir performans arayışı sürecindeki yoğun çalışmalar, yaşamınızın büyük bir bölümünü kapsıyor... Bu durumu adeta nefes almak gibi tanımlayabilirim, bir süre sonra doğal bir devinim halini alıyor... İsteyerek ve severek gelişen olağan bir süreç, kendim için doğru tercih olarak görüyorum, “iyi ki”lerimden bir diyebilirim, aksi nasıl olurdu düşünemiyorum açıkçası…

 

*Antalya Devlet Opera ve Balesi ile yollarınız nasıl kesişti?

Antalya Devlet Opera ve Balesi’nde 2012 yılından bu yana orkestra şefi olarak sanatsal faaliyetlerimi sürdürüyorum. Güçlü, dinamik, başarılı ve son derece yetenekli sanatçı kadrosuna sahip Antalya Operamızda bu süreçte birçok opera, operet, müzikal ve sahne üstü konserler yönettim. Böylesi uluslararası yetkinliğe sahip sanatçılarla çalışmak, aynı ekibin parçası olmak gerçekten mutluluk verici.                                               

 *Bir orkestra şefi olarak sahnede en büyük sorumluluğunuz nedir?       

Güzel bir soru, Leyla Hanım, beni gülümsettiniz, aslında şöyle diyebilirim sahne üstündeki ve de orkestra çukurundaki her şey ama her şey orkestra şefinin sorumluluğundadır. Sahnede aniden gelişebilen beklenmedik durumlarla başa çıkmak ve konsantrasyonu dağıtmadan performansta herhangi bir aksamaya mahal vermeden temsilin devamını sağlamalısınız örneğin… Solistlerin, koronun, balenin, orkestranın – kısaca tüm ekibin gözleri-kulakları sizde, beklenmedik anda gelişen aksaklıkta göstereceğiniz en ufak tereddüt onları doğrudan etkiler, dolayısıyla adeta bir kelebek etkisi gibi tüm performans bir anda dağılabilir…

En büyük sorumluluk dediniz, kuşkusuz büyük sorumluluklardan biri de ilgili eserin bestecisinin duygu ve düşünce yoğunluğunu, eserin dönemini de yansıtarak, hatta bazen yüzyıllar ötesindeki ilerici müzikal fikrini, ana temasını tüm tamamlayıcı yapısal detayları ile ortaya çıkarmak, tüm bunları olabildiğince seyirciye aktarabilmek bana kalırsa, bunun ardından büyük bir manevi rahatlama gelir… Bunun yanında, orkestra ile sahne üstündeki solist ve koronun, balenin uyumu ve eşgüdümünü sağlamak, rejinin gereklilikleri ve oyun düzenini gözetmek de ayrı bir sorumluluk gerektiriyor. Provalardan sonra artık temsilin başarılı geçmesi oradaki tek idareci olan şefin sorumluluğundadır diyebiliriz.

   

 *Provalarda sanatçılarla nasıl bir iletişim kuruyorsunuz?     

 

 Bildiğiniz gibi genel anlamda sahne sanatları ve tabi özelde opera ve bale aslında kollektif icra edilen yüksek sanatlar arasında yer alıyor… Bünyesinde orkestra, koro, solistler ve balenin yanında ışık, dekor, kostüm gibi teknik yapılarda bulunmakta… Dolayısıyla, bu farklı gibi görünen ancak birleştikleri vakit, artık adeta tek vücut haline gelmiş bir sahne eserini izleyiciye sunabilen, bütünleşik bir yapıdan söz ediyoruz. Burada tüm bu grupların eşgüdüm içinde hareket etmesi son derece önemli. İşte provalar bizim bu birlikteliği oluşturmak için yoğun emek sarf ettiğimiz çalışma alanlarımız… Grup psikolojisi çerçevesinde sanatçı psikolojisi, hazır bulunuşluk, hedefe birlikte ulaşmak, zaman yönetimi, bu meşakkatli yaratım süreci içerisinde karşılıklı anlayış ve empati kurma gibi kavramlar, böylesi girift ve bütünleşik bir kollektif yapının sorunsuz idare edilmesi açısından çok önemli… Doktora eğitimim sırasında, çok kıymetli hocam Prof. Rengin Gökmen’in sözlerini hatırladım sizin bu sorunuz üzerine... Provalarda, sanatçılarla kurulan iletişimin performansı olumlu etkilediğini ve bunun da bir şefin psikolojik süreçleri çok iyi tahlil etmesiyle gerçekleştiğinden söz ederdi… Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz opera ve orkestra şefliği çalışmalarımın devamında, doktora tezimde, tam da bu bağlamı konu alan orkestra şefi ve orkestra psikolojisi üzerindeki etkilerini çalışmıştım… Elbette sanatçılarımızla prova sürecinde kurduğumuz iletişimde bu dinamiklerin hassasiyetle gözetilmesi gerekiyor kanımca... Provalara başlamadan önce eseri bütünüyle ele alır, detaylar üzerinde yoğunlaşırım… Olası müzikal problemlerin nerelerde çıkabileceğini ve bunların nasıl aşılacağını önceden belirledikten sonra, yani eseri çok iyi özümsedikten sonra artık orkestraya, solistlere ve koroya eseri tanıtmaya ve sürecin birlikte ilerlediğimiz aşamasına sıra gelmiştir... Yani müzikal liderlik yapmak üzere orada yerinizi alırsınız, aslında bir manada beraber katedilecek yolu işaret etmek, müzikal coach’luk yapmak üzere provadasınızdır... Ben bu platformda, mesela Güzel Sanatlar’da ve Konservatuvarda yürüttüğüm derslerimin aksine, yani nispeten akademik ve didaktik bir yaklaşımdan ziyade, daha informal bir müzikal bilgi aktarımı gerçekleştirmeyi tercih etmişimdir hep… Ortaya çıkartmaya çalıştığımız şey müzikal bir yapı aslında, sanat icra ediyoruz beraber… Karşılıklı anlayış, dayanışma, sevgi ve saygı çerçevesinde gelişen bir iletişim biçimimiz olduğunu düşünüyorum, öyle ya ne kadar zor bir işi yaptığımızı bilerek, dolayısıyla da birbirimizi en iyi anlayarak, empati kurarak hareket ediyoruz…          

 

 *“7 Kocalı Hürmüz” müzikalinin müziklerini yeniden düzenlediniz. Bu süreç sizin için nasıl geçti? Geleneksel bir eseri yeniden yorumlarken nelere dikkat ediyorsunuz?    

“7 Kocalı Hürmüz” müzikali, geçtiğimiz sezon Antalya’da ve turneye götürdüğümüz Denizli, Uşak ve Bursa’da kapalı gişe oynadı. Sanatseverlerin büyük beğenisini topladı. Eser aslında bildiğiniz gibi birçok defa tiyatro sahnelerinde oynandı, hatta zaman içinde farklı prodüksiyonlarla beyaz perdeye de aktarıldı. Atilla Özdemiroğlu’nun özgün besteleriyle 1978 yılında ilk kez seyirciyle buluşan eser, bu hali ile, birkaç şarkı haricinde tam olarak hiçbir prodüksiyonda yer almadı. Vefatından kısa bir süre önce kendisiyle gerçekleştirdiğimiz görüşmede, eseri müzikal olarak operada sahnelemek istediğimi paylaştığımda çok mutlu oldu. Ancak notaların kayıp olduğunu ve sadece 1978 yılındaki premier kaydının elinde olduğunu üzülerek ifade etti. Dolayısıyla başlangıçta elimizde esere dair herhangi bir nota yoktu. Bunun üzerine düşündüm, kayıtları gönderdiği takdirde tüm müzikalin transkrisyonunu dinleyerek gerçekleştirmem ve yapacağım müzikal düzenlemeyle birlikte tüm bu materyali opera orkestrasına göre yeniden aranje etmem gerekecekti… Zor bir işti, biraz deli işiydi aslına bakarsanız… Tabii ki kabul ettim ve kayıtların gelmesiyle birlikte çalışmalara başladım. Eserde bir uvertür olmadığını da görünce, bir de uvertür besteleyerek eserin başına ekledim. Süreç devam ederken maalesef üstadı kaybettik… Notaların çıkartılması, piyano-şan partisi ile orkestrasyonun yapılması tamamlandıktan sonra Genel Müdürlüğümüzün Sanat Teknik Kurulunun da onayıyla birlikte çalışmalara başladık. Çok keyifli bir süreçti diyebilirim…

Geleneksel bir eserin yorumlanmasına gelince, daha önce de söz ettiğim gibi bestecinin ortaya koyduğu yapısal donelere dikkat etmek ve de ekstra özen göstermek gerekiyor. Tabii olarak teknik anlamda kullanılan çalgılar ve müzikal yapı göz önünde bulundurulmalı… Yani yapılan eklemeler bu yapıyla uyumlu olmalı. Aktarılmak istenen müzikal-edebi ifade ve duygu durumu kullanılan çalgılarla örtüşmeli… Armonik yapı ve buna bağlı olarak orkestrasyon bu doğrultuda ele alınmalı. Bununla birlikte, şarkıların melodik yapıları olabildiğine korunmalı çünkü burada amaç fantastik bir aranjmana imza atmak değil, bilakis, geleneksel çizgiye zarar vermeden tutarlı bir tını elde etmek olmalı diye düşünüyorum…

 

 *Antalya’da sanatın gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Söyleşinin başında sizin de belirttiğiniz gibi Antalya, kültür sanat alanında parlayan bir yıldız. Sanatın neredeyse tüm alanlarında birçok etkinlik gerçekleştiğini görüyoruz... Bu güzel şehrin bir özelliği de devlet sanat kurumlarının yani Devlet Opera ve Balesi, Devlet Senfoni Orkestrası ve Devlet Tiyatrosunun bir arada olduğu İstanbul, Ankara ve İzmir’den sonra dördüncü şehir olması. Sanatın Antalya yaşamı içerisindeki yeri adına önemsediğim bir ayrıntı bu... Aynı zamanda Aspendos Opera ve Bale Festivali, Piyano Festivali ve Altın Portakal Film Festivaline ev sahipliği yapıyor olmak şehrin kültür-sanat hayatına büyük katkılar sunuyor. Tüm bu etkinlikler Antalya’yı turizm şehri olmasının yanında bir kültür sanat şehrine dönüştürüyor diyebilirim... Böylesi bir potansiyelin yanı sıra sanatın farklı disiplinlerinde de festival ve etkinlikler yapılabilir diye düşünüyorum… Yurtdışı örneklere de bakınca, burada sanki daha ziyade yerel yönetimlere sorumluluk düşüyor gibi… Müzik ve görsel sanatlar festivalleri arttırılabilir, tabii nitelikli olmak koşuluyla… Söz konusu etkinlikler, Antalya merkezli olmasının yanında, bölgeyi kapsayan nitelikte de olabilir. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan bu güzide coğrafya, dünyanın her yerinden gelen tarih ve kültür meraklılarının görmek istedikleri antik uygarlıkların izlerini günümüze taşıyor... Dolayısıyla bu çok kıymetli antik şehirlerimizi de içine alan çeşitli konseptte sanat festivalleri düzenlenebilir diye düşünüyorum…

*Antalya DOB’un yerel ve ulusal düzeydeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? İyileştirilmesi gerektiğini düşündüğünüz noktalar varsa paylaşır mısınız?   

Devlet Opera ve Balesi, Cumhuriyetimizin bir kazanımıdır. Çok sesli müzik, 19. yy. dan beri İstanbul başta olmak üzere bu topraklarda varlığını sürdürmüştür. Ancak Opera ve Bale, devlet çatısı altında kurumsal olarak cumhuriyetin getirdiği çok önemli bir değerdir. Birçok sanat disiplinini bir arada barındırır. Ünlü besteci Richard Wagner’in deyimiyle, opera tüm sanatların bileşkesidir. Bunun yanında, sanat kurumları bir toplumun dolayısıyla bir şehrin gelişmişliğinin de göstergesidir bana kalırsa…

Özellikle yüksek sanat olarak görülen opera ve bale, kent kültürü açısından oldukça büyük öneme sahip diye düşünüyorum… Antalya bu açıdan şanslı bir şehrimiz. Antalya Devlet Opera ve Balesi, yirmi yedi yıldır yerel ve ulusal ve uluslararası düzeyde de kendini kanıtlamış, opera ve bale repertuvarının en önemli diyebileceğimiz, referans eserlerini yıllardır sanatseverlere başarıyla sunmuş bir kurumdur.

Opera ve bale eserleriyle birlikte, operet, müzikal, çocuk oyunları ve tematik konserler gibi birçok performans da gerçekleştirmiştir. Bu yönüyle toplumun her kesimine hitap edebilme özelliğini de taşımakta… Çocuk balesi ve korosunun yanı sıra sevgili çocuklarımıza yönelik “Opera Okulda” konseptli çeşitli eğitim faaliyetleri de yıllardan bu yana yürütülüyor mesela, bir yandan hız kesmeden devam eden “Müze Konserleri” de her yaştan ilgiliye hitap ediyor... Doğrusu birbirinden farklı stil ve tarzlardaki tüm bu performansları başarıyla yürütebilen sanatçı potansiyeline sahip bir companyden, bir kurumdan söz ediyoruz aslında... Örnek vermek gerekirse, opera literatürünün zirvesi kabul edilen eserleri icra eden sanatçılarımız aynı zamanda geleneksel yapıdaki eserlerimizi, söz gelimi çokseslendirilmiş bir halk türküsünü de rahatlıkla ve başarıyla icra edebiliyor... Leyla hanım, bana kalırsa bu durum, kendilerini dünyadaki meslektaşlarından çok daha ayrıcalıklı bir konuma taşıyor – düşünsenize bir akşam “Madama Butterfly”da solist rolde parlak bir belcanto performans sergiliyorsunuz, bir sonraki akşam ise temsil içeriği gereği - Neşet Ertaş üstadın “Yalan Dünya”sını öyle doğal ve zorlamasız, öylesine sahici ve etno-kültürel dokusuna uygun okuyorsunuz ki salon alkıştan yıkılıyor…

Sanatta – icra biçimi, eser türü, yorum yaklaşımları hangi stilde olursa olsun, daha iyiyi hep daha iyiyi yakalama çabası her zaman önemini koruyor diyebilirim... Bu sanatın doğasında olan bir şey... Antalya Devlet Opera ve Balesi olarak bizler de hep daha iyi olabilme konusunda sürekli ve yoğun bir çaba içerisindeyiz…

Tabii burada önemli bir ayrıntıyı söylemeden geçemeyeceğim, bilmem siz de bana hak verir misiniz - uluslararası çapta tanınan ve turizm şehri olarak bilinen Antalya’nın bu önemli sanat kurumu, kendisine yakışan uluslararası standartlara sahip, donanımlı bir binayı hak ediyor. Bildiğiniz gibi dünyada önemli şehirler kültürel birikimlerini de yansıtan, simgesel, ikonik yapılarıyla ünlüdür. Opera binaları da bu simgesel yapıların başında gelir... Antik dönemden günümüze kadar birçok medeniyetin izlerini taşıyan Antalya’mız, mimari açıdan bu özellikleri barındıran, uluslar arası teknik standartlarda dizayn edilmiş bir kültür-sanat kompleksine bir an evvel kavuşmalı bana kalırsa… Başta sanatçılarımız olmak üzere, yerli ve yabancı sanatseverlerin ve Antalya’nın kent silueti ile bütünleşecek ve de aynı zamanda kentin marka değerine de katkıda bulunacak böyle simge bir Opera-Bale Binasını hak ettiğini düşünüyorum...

Bir diğer konu ise daha ziyade yerel yönetimleri ilgilendiriyor gibi… Bildiğiniz gibi Antalya Devlet Opera ve Balesi, etkinliklerini Haşim İşcan Kültür Merkezinde sürdürmekte ancak kültür merkezinin bulunduğu bölgeye Antalya’nın her yerinden rahat ulaşım, özellikle toplu ulaşım konusunda büyük sıkıntı yaşanıyor... Bu konunun çözülmesi ve de böylelikle 7’den 70’e her kesimden sanatseverin bize rahatlıkla ulaşabilmesi, şehrin atan kalbi olarak tanımlayabileceğim kültür-sanat hayatı açısından oldukça önem arz ediyor. Tabii az önce sözünü ettiğim, kentimize yakışan, yeni ve ikonik bir Operaevi’nin tüm bunlara imkân tanıyan, uygun bir bölgede realize edilmesi bu açıdan da son derece gerekli diye düşünüyorum…

 

*Yakın gelecekte gerçekleştirmeyi planladığınız özel bir proje var mı?       

Elbette, hayata geçirmek istediğim, bazen böyle gece-gündüz kafamda dönüp duran, beni heyecanlandıran güzel projeler var, bunların hepsi benim için ayrı ayrı çok kıymetli diyebilirim… Sevgili Leyla hanım, hani derler ya “büyüyü bozmamak” adına bekleyip zaman içerisinde ilk olarak bunlardan hangilerini seyircimizle buluşturacağız, keyifli sürprizler olsun ne dersiniz?

 

 *Genç müzisyenlere ve orkestra şeflerine ne gibi tavsiyeler verirsiniz?

Müzik, biz müzisyenler için hayatımızdaki vazgeçilmezlerden… Küçük yaşlarda başlayan bu aşk, aslında olmazsa olmaz bir çalışma disiplinini de beraberinde getiriyor. Bu yoğun çalışma temposunda yorgunluk aklınızın ucundan bile geçmiyor diyebilirim. Müziğin hangi alanında olursa olsun, durmaksızın daha iyiye ulaşmanın yollarını aramak gerekiyor. Hayallerinden, ulaşmak istedikleri ideallerden vazgeçmemeleri gerek, zor bir yol bu kabul edelim, ancak gösterecekleri kararlılık, azim çok önemli… Nitelikli mentorlardan, hocalardan faydalanmaları, ilgileri doğrulusunda görsel-işitsel okumalar gerçekleştirmeleri, gençlik orkestra kampları gibi paylaşım platformlarında yer almaları, burada dünyanın farklı kültürlerinden kendileri gibi müzisyen gençlerle bir arada bulunmaları vizyonlarını zenginleştirecek, geleceklerini olumlu yönde şekillendirecektir diye düşünüyorum… Bildiğiniz gibi sanatta öteden beri usta-çırak ilişkisi, duygusal zekadan beslenen dolaysız iletişim ve de benzeri aktarım-iletim zincirleri son derece önemli, zamanla, ilgili ekolle benimsenen müzikal üslup, stil ve tarz gibi kavramlar burada da karşımıza çıkıyor, sahnede enterpretasyon güçleri tüm bunların birer bileşkesi olacaktır...

Özellikle genç müzisyenler için kendilerini müzikal manada ileri noktalara taşıyacak ustalarla çalışmalarını önerebilirim. Tabii müzikte eğitim ve yeni kazanımlar edinmek ömür boyu devam eden süreçlerdir. Zor olacak ama belki bir cümleyle toparlamak gerekirse, başarılı olabilmelerinin altın anahtarı kararlılıktır diyebilirim, yetenek ve çok çok çalışmak - istediklerini ancak bu biçimde elde edebilirler... Genç orkestra şeflerine gelince, çocuklar iyi düşündünüz mü diye sorarım, (gülerek) eğer bu yolda ilerlemeye kararlılarsa, iyi birer müzisyen olmanın da ötesinde becerilerle donanmalılar her şeyden önce... Özellikle müzik ve sanat tarihi, besteci stilleri, ülke ekolleri, çalgı bilgisi gibi olmazsa olmaz teknik konularla birlikte, psikoloji, sosyoloji, stres ve zaman yönetimi gibi alanlara eğilmeleri işlerini kolaylaştıracaktır…

 

Son olarak; sizinle bu sohbeti gerçekleştirme planım sırasında Antalya Devlet Opera ve Bale'nin çocuk korosu çalışmalarından da  haberdar oldum. Bu vesile ile, Devlet Opera Bale Çocuk Korosu’nda yer almak için ne gibi adımlar atılmalı, öğrenebilir miyim?

 

Önemli bir konuya değindiniz… Antalya Devlet Opera ve Balesi bünyesinde uzun zamandır faaliyet gösteren çocuk korosu, yine sanatçılarımızdan oluşan yetkin eğitmenlerle çalışmalarını sürdürüyor. Koromuz, her yıl açtığı yetenek sınavıyla yeni genç yetenekleri kadrosuna dahil ediyor. Açılan sınavlar, sosyal medya ve kurumumuzun internet sitesinden duyuruluyor. Adayların sezon başı ya da sonunda verilen bu ilanları takip etmeleri önemli…

Müzik yeteneğinin ölçüldüğü bu sınavda, müzikal işitme ve ritmik duyuşla birlikte müzikal hafıza, nota okuma gibi beceriler dikkate alınıyor, değerlendiriliyor... Kazanan koristler, yıl içinde belirlenen bir program dahilinde yine operamız binasında çalışmalarına başlıyorlar. Sezon içerisinde, sezon sonunda düzenlenen özel konserlerde ayrıca çocuk korosunun bulunduğu repertuvardan kimi önemli eser temsillerinde, sanatçılarla birlikte sahne üstünde yer alıyor, performans sergileyebiliyorlar. Çocuklarımızın çok sesli müziği tanımaları, operayı sevmeleri hatta belki de ileride profesyonel manada bu alana yönelmeleri açısından, Antalya Devlet Opera Balesi Çocuk Korosunun da oldukça önemli bir işlevi yerine getirdiğini düşünüyorum.

 

Ömer bey, bu değerli sohbet için çok teşekkür ederim, tüm çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Leyla hanım, bana bu fırsatı verdiğiniz için ben de size ve sizin nezdinizde etkinliklerimizde, temsillerde bizlerle birlikte olan tüm değerli sanatseverlere teşekkür etmek isterim.

 

ÖMER YÖNDEM'i tanıyalım

1988'de Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Bölümü'nü kazanan sanatçı, bu okulda Sabahattin KALENDER ile şeflik, İlhan BARAN, Muammer SUN ve Turgay ERDENER ile teori ve kompozisyon çalıştı. 1992'de Konservatuvar Tiyatro Bölümü'nün sahnelediği 'Kiss Me Kate' müzikalinin yeniden orkestrasyonunu yaptı ve temsillerde Konservatuvar Orkestrası'nı yöneterek mezun oldu. 1995-1996'da İtalya'ya giderek orkestra şefliği kurslarına katıldı. Yurda döndüğünde çeşitli müzikaller için özgün sahne müzikleri besteleyerek yönetimindeki orkestralar ile konser ve temsiller verdi. 1998'de Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı ve Mersin Devlet Opera ve Balesi iş birliği ile sahnelenen Gluck'un 'Der Kadı' operasını yönetti. 2001'de tamamladığı yüksek lisans eğitiminin ardından, 'Kuzey Rüzgarları Oda Orkestrası'nı kurdu ve çeşitli tarihlerde yurt içi konserler verdi. Aynı yıl başladığı doktora eğitimi süresince Prof. Rengim GÖKMEN ile çalıştı ve kurucusu olduğu 'İzzet Baysal Akademik Orkestrası' ile yurt içinde birçok konser verdi. 2004'te Macaristan 'Janos Furst International Conducting Masterclass' programına katılan sanatçı, 2005'te Prof. Rengim GÖKMEN danışmanlığında 'Orkestra Şefinin Eğitimcilik Yönü ve Orkestra Psikolojisi Üzerindeki Etkileri' konulu doktora tezini tamamladı. 2003-2004 konser sezonu ile birlikte İstanbul Filarmoni Derneği'nin düzenlediği etkinliklerde konserler verdi. Çeşitli tarihlerde Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası, Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası, Bulgaristan Sliven Filarmoni Orkestrası, Haskovo Filarmoni Orkestrası, Montenegro Devlet Senfoni Orkestrası ile birçok konser verdi. 2006'da kurucusu olduğu ve 2011 yılına kadar şefliğini ve müzik direktörlüğünü yürüttüğü, uluslararası kadroya sahip 'Balkan Senfoni Orkestrası' ile çeşitli etkinlik ve tarihlerde, yurt içinde ve davet üzerine Bulgaristan ve Yunanistan'da pek çok konser verdi. Sanatçının 2002'de bestelediği 'Genç Osman'ın Düşleri' başlıklı orkestra süiti, üniversite şenlikleri çerçevesinde ilk kez İsveç Ümea Gençlik Festivali'nde seslendirildi. Dört Gitar için bestelediği 'Tango Turqoise'ın yanı sıra, başka oda müziği eserleri de bulunmaktadır. 'İzzet Baysal Başarı Ödülü' ve 'Trakya Üniversitesi Sanat Teşvik Ödülü' sahibi olan sanatçı ayrıca 2000 yılından itibaren, Mersin Üniversitesi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi'nde dersler vermiştir. 2011-2012 yıllarında orkestra şefi Cem MANSUR'un kurucusu olduğu Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası bünyesinde eğitmen ve yardımcı şef olarak görev aldı ve çeşitli tarihlerde bu orkestranın Avrupa turnelerine katıldı. 2020 yılında, müzikal eşlikli okuma önerileri içeren 'Kayra' isimli özgün tarihi kurgu romanı yayınlanmış ve okuyucunun beğenisine sunulmuştur. Sanatçı, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile ANtalya Devlet Konservatuvarı bünyesinde çeşitli alan dersleri vermekte ve Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestra Şefi olarak çalışmalarını sürdürmektedir."
 https://www.operabale.gov.tr/people/undefined/people/omer-yondem-4669#:~:text=%C3%96MER%20Y%C3%96NDEM,olarak%20%C3%A7al%C4%B1%C5%9Fmalar%C4%B1n%C4%B1%20s%C3%BCrd%C3%BCrmektedir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Yorum Yaz


En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.